Bu site Sitemia™ ile yapılmıştır. Hemen kendi sitenizi ücretsiz olarak oluşturun.

Faydalı Bilgi sitesine 

HOŞGELDİNİZ‌ 

‌ 

‌ 

Yazılarımız
 

‌ Konu: Hafızlık

Hafızlık nedir Hafız kime denir

Hafızlık, manayla lafzın aynı gönülde birleştirilmesi, bir anlamda mayalanmasıdır. En iyi hafız, Kur'anın sadece lafzıyla değil, manasıyla da buluşmuş olan insandır. Hafızlık, bir gönül işidir. Kur'anın sevgisini iliklerine kadar hissetmektir.Peygamber-sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular: “Kim Kur’ân’ı okur, onu güzelce ezberler, helâlini helâl, haramını haram kabul eder ve bunlara uyarsa, Allah bu sayede o kimseyi cennetine koyar. Ailesinden hepsi cehennnemi hak etmiş on kişiye şefaat etme hakkı verir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 13/2905; Ahmed, I, 148) Hıfz Nedir? Hafız Kimdir, Kime Denir? Ezberlemek, zihinde tutmak, muhafaza etmek, saklamak, korumak anlamındaki "h-f-z" kökünden türeyen hâfız, ezberleyen, zihninde tutan, saklayan, koruyan demektir. Hafîz, hâfız kelimesinin mübalâğalı şeklidir. Hâfız kelimesi, din ıstılahında farklı anlamlara gelir: Koruyan ve esirgeyen anlamında Allah'ın güzel isimlerinden biridir. Kur'ân'ı başından sonuna kadar hatasız olarak ezberleyenlere, yüz bin hadisi senet ve metinleriyle birlikte ezberleyip râvîlerin terceme-i hallerini bilen muhaddislere de hâfız denir. Çoğulu huffaz, hafaza, hafizîn ve hafızât'dır. HAFIZLIĞIN VE KUR'ÂN'I EZBERLEMENİN FAZİLETİ İLE İLGİLİ HADİSLER Evlâtlarımıza Kur’ân’ı öğretmek sûretiyle onlara en büyük hazîneyi bahşetmiş oluruz. Onlar yüklendikleri bu paha biçilmez emânet sâyesinde Allâh ve Rasûlü’nün sevdiği kimseler hâline gelirler. Nitekim Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kur’ân ehlini her şeyin üzerinde tutmuş, onlara dâimâ kıymet vermiştir. Peygamber Efendimiz, Tebük Seferi’ne çıkarken Neccâroğulları’nın bayrağını Umâre bin Hazm’a vermişti. Daha sonra Zeyd bin Sabit’i görünce, bayrağı Umâre’den alıp ona verdi. Umâre -radıyallâhu anh-: “–Yâ Rasûlallah! Bana kızdınız mı?” diye sorunca Peygamber -aleyhisselâm-: “–Hayır! Vallâhi kızmadım! Fakat, siz de Kur’ân’ı tercih ediniz! Zeyd, Kur’ân’ı senden daha çok ezberlemiştir! Burnu kesik zenci köle bile olsa, Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş olan kimse başkalarına tercih edilir!” buyurdu. Evs ve Hazrec kabîlelerine de, bayraklarını Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş olan kimselere taşıtmalarını emretti. Bunun üzerine Avfoğulları’nın bayrağını Ebû Zeyd, Benî Selime’nin bayrağını da Muâz -radıyallâhu anh- taşıdı. (Vâkıdî, III, 1003) Kur'ân İnsanı Yükseltir Kur’ân ehlinin fazîletine dâir diğer bir ibretli hâdise de şöyledir: Nâfi bin Abdi’l-Hâris, Usfan’da Ömer -radıyallâhu anh-’a rastlamıştı. Hazret-i Ömer onu Mekke’ye vâli tâyin etmiş olduğu için: “−Mekkelilerin başına kimi bıraktın?” diye sordu. O: “−İbn-i Ebzâ’yı!” dedi. Hazret-i Ömer: “−İbn-i Ebzâ kimdir?” diye sorunca Nâfî: “−Âzâd ettiğimiz kölelerden birisidir.” dedi. Ömer -radıyallâhu anh-’ın: “−Yerine bir âzatlıyı mı bıraktın?” sorusu karşısında ise şu ibretli cevâbı verdi: “−O, Allâh’ın Kitâbı’nı okur ve farzlarını da iyi bilir.” Bunun üzerine Hazret-i Ömer hayrânlık içerisinde: “–Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: «Allâh şu Kur’ân ile birtakım kimselerin kıymetini yükseltir; bazılarını da alçaltır.» buyurmuştu!” dedi. (Müslim, Müsâfirîn, 269) Çocuklarımıza Kur'ân'ı Öğretmek Zorundayız Allâh Rasûlü’nün ve ashâbının Kur’ân’ı bilen, ahkâmıyla amel eden kimselere gösterdiği bu ihtimam sebebiyle nesillerimizin Kur’ân’ı öğrenmeleri ve onun feyzine nâil olabilmeleri için canhıraş bir gayret içerisinde olmalıyız. Unutmamalıyız ki Kur’ân’a karşı gösterilen ihmâl kadar insanın mânevî hayatını karartan başka bir hatâ yoktur. İstikâmet üzere yaşayarak Allâh ve Rasûlü’nün râzı olduğu bir ümmet kıvamına erişebilmek için başta kendimiz, evlatlarımız ve toplum olarak Kur’ân kültürüne sâhip olmalıyız. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm bize hayatın her safhasında ilâhî bir rehberdir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten Biz, insanlar düşünüp akıllarını başlarına alsınlar diye bu Kur’ân’da, her türlüsünden temsiller getirdik.” (ez-Zümer, 27) Kur’ân’ın üçte birinden fazlası peygamberlere ve onların ibret verici kıssalarına âittir. Her mü’minin kalbi dâima Kur’ân’la hemhâl olmalı, kendine âit problemlerin çözümünü Kur’ân’da bulmalıdır. Zîrâ Kur’ân, her derde devâdır. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kur’ân’ın ilim ve hikmetleriyle istikâmetlenen, ahlâkıyla ahlâklanan ve evlâtlarına Kur’ân’ı titizlikle öğreten anne babalara şu müjdeyi vermektedir: Çocuklarınızı 3 Hususta Yetiştirin “Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin: Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi, Kur’ân kıraati… Çünkü hamele-i Kur’ân (yâni Kur’ân hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde peygamberler ve asfiyâ (yâni safâya ermiş olan Allâh dostları) ile birlikte Arş’ın gölgesindedir.” (Münâvî, I, 226) Kur’ân eğitimi, küçük yaşlardan îtibâren îtina ile yerine getirilmesi îcâb eden bir vazîfedir. Zîrâ çocuğun kulakları Kur’ân’ın sesine, kalbi Kur’ân’ın dünyâsına âşina olmalıdır. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: Peygamberimiz (s.a.v) Çocuklara Kur'an'ı Küçük Yaşta Öğretirdi “Kim Kur’ân’ı küçük yaşlarda öğrenirse Kur’ân onun etine ve kanına işler (Yâni Kur’ân’ın feyziyle nûrlanır.)” buyurmuştur. (Ali el-Müttakî, I, 532) Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendileri de, Abdülmuttalib Oğulları’ndan bir çocuk güzel konuşmaya başladığında, ona İsrâ Sûresi’nin 111. âyetini yedi defa okutarak öğretirdi. (Abdurrezzak, el-Musannef, Beyrut 1970, IV, 334; İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, Haydarabad 1976, I, 348.) Evlatlarımız öz varlığımızın devamı olan hayat zînetleridir. Onlar, İslâm fıtratı üzere yaratılarak anne-babalarına emânet edilmişlerdir. Bundan dolayı çocukların maddî yapıları ile birlikte rûhî hayatlarını da geliştirip istikametlendirmek, anne-babaların en mühim vazifesi ve Hak katındaki mes’ûliyetidir. Bir mü’minin evlâdına bırakabileceği en kıymetli ve hakîkî mîrâs, ebediyet zenginliğidir. Evlâtlara fânî lezzetler değil solmayan, eskimeyen, pörsümeyen bir ebedî saâdetin yolu gösterilmelidir. Bunun ilk şartı da onların Kur’ân-ı Kerîm ile fiilen ve fikren ünsiyetlerini (kaynaşmalarını) sağlamaktır. Bu hakîkati ifâde etmek üzere Peygamber Efendimiz: “Sizin en hayırlınız, Kur’ân-ı Kerim’i öğrenen ve öğretendir.” buyurmuşlardır. (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21) Dolayısıyla bir mü’min, hayat boyu Kur’ân-ı Kerîm’in talebesi ve yaşayabildiği kadar da bildiklerinin hocası olmakla mükelleftir. Peygamberimizin (s.a.v) İki Emaneti Târih şâhiddir ki fertler, âileler ve milletler en azametli bir ilâhî emânet olan Kur’ân-ı Kerîm’e sâhip çıktıkları ve tâbî oldukları nisbette âbâd olmuşlardır. Bundan dolayıdır ki, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Vedâ Haccı’nda: “…Size öyle bir emânet bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız müddetçe yolunuzu şaşırmazsınız. O emânet, Allâh’ın Kitâbı ve Nebîsinin Sünnet’idir…” (Hâkim, I, 171/318) buyurmuşlar ve tarihî gerçekler ile de bir çok defâ yaşanılan bir hakîkate işâret etmişlerdir. Ahlâk ve mâneviyât eğitiminin yeterince yapılmadığı, bunun netîcesi olarak iffetsizliğin, narkotiğin ve türlü gasp ve cinâyetlerin arttığı, böylece vatanperverlik duygularının zayıfladığı zamanımızda, Kur’ânî hizmetler ve fedâkârlıklar büyük bir ehemmiyet arzetmektedir. Bu gayrette ihmâlkârlık göstermek, kendimizin, neslimizin ve bütün ümmetin geleceğini tehlikeye atmak gibi ağır bir mes’ûliyettir. Kur’ân düşmanlığı kadar büyük bir bedbahtlık düşünülemezse de ona hizmet husûsundaki ihmâlkârlık da buna yakın bir vebâl taşır. İnsanların selde sürüklenen kütükler misâli zamânın menfî modalarına kapıldığı günümüzde ayakta kalabilmemiz ve küfür, ilhad ve tâviz selinden üzerimize bir katre dahî sıçramayacak sûrette korunabilmemiz için yakınlarımıza, âile efrâdımıza, muhîtimize Kur’ân’ı öğretmeye, onun nûrunu, feyzini, bereketini yaymaya gayret etmeliyiz. İki cihânda da Kur’ân’a muhtâc olduğumuzu aslâ unutmamalıyız. Kur’ân’la dâimî bir ünsiyet içinde hemhâl olmamız; onun emir ve nehiyleri ile istikâmetlenmemize, ahlâkı ile ahlâklanmamıza vesîle olur. Aksine hareket ise, büyük bir hüsrândır. Ebedî istikbâli fânî lezzetler mukâbilinde hebâ etmektir. Yaşadığımız çağ, âileleri, gafletin esir aldığı bir devirdir. Öyle ki, kitleler hâlinde nesiller hebâ edilmektedir. Hâlbuki isrâfın en kötüsü insanların hebâ edilmesidir. Diğer taraftan dînin, ırzın, malın ve neslin korunması zarûridir. Bunlar ise vatanın muhafazası ile mümkündür. Bu sebeple neslimize küçük yaşlarda muhabbetullâh, Kur’ân aşkı ve vatanperverlik şuuru vermek mecburiyetindeyiz. HAFIZLIK VE KUR'ÂN-I KERİM İLE İLGİLİ HADİSLER Hafızlar 10 Kişiye Şefaat Edecektir Peygamber-sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular: “Kim Kur’ân’ı okur, onu güzelce ezberler, helâlini helâl, haramını haram kabul eder ve bunlara uyarsa, Allah bu sayede o kimseyi cennetine koyar. Ailesinden hepsi cehennnemi hak etmiş on kişiye şefaat etme hakkı verir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 13/2905; Ahmed, I, 148) Peygamber Efendimiz'i (s.a.v) En Çok Üzen Olay Enes -radıyallâhu anh-: “Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Bi’r-i Maûne’de şehîd olan ashâbına üzüldüğü kadar, hiçbir şeye üzüldüğünü görmedim!” demiştir. (Müslim, Mesâcid, 302) Çünkü Bi’r-i Maûne şehîdlerinin hemen hepsi de Ashâb-ı Suffe’den olup, Allâh Rasûlü’nün mânevî terbiyesi altında yetişmiş (Kurrâ Hâfız) Kur’ân ve sünnet muallimiydiler. Peygamberimiz'in (s.a.v) Kuran'ı Kerim'i En çok Bilenlere Verdiği Değer Câbir -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Uhud Gazvesi’nde şehîd düşenleri her mezara iki kişi konacak şekilde bir araya getirtmiş: “–Bunların hangisi daha çok Kur’ân bilirdi (Kur’ân’ı yaşardı)?” diye sormuş ve şehîdlerden hangisi gösterilirse, onu kıble tarafına koymuştur. (Buhârî, Cenâiz, 73, 75) Hafızların Cennetteki Makamı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Çocuklarınızı üç hususta yetiştirin: Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur’ân kıraati… Çünkü hamele-i Kur’ân (yâni Kur’ân hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde peygamberler ve asfiyâ (yâni safâya ermiş olan Allâh dostları) ile birlikte Arş’ın gölgesindedir.” (Münâvî, I, 226) Gıpta Edilecek İki Kişiden Biri de Kur’an ile Meşgul Olandır İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse.” (Buhârî, İlm 15, Zekât 5, Ahkâm 3, Temennî 5, İ’tisâm 13, Tevhîd 45) En Hayırlınız Kur’an Öğrenen ve Öğretendir Osmân İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21) Toplumlar Kur'an ile Yükselir Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.” (Müslim, Müsâfirîn 269) Hafızlığa Özen Göstermek Gerekir Ebû Mûsa radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şu Kur’an’ı hâfızanızda korumaya özen gösteriniz. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Kur’an’ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin ipinden boşanıp kaçmasından daha hızlıdır.” (Buhârî, Fazâilü’l-Kur’ân 23; Müslim, Müsâfirîn 231) Hafızın Kıyamette Durumu Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Kur’ân ehline ve âilesine şu güzel müjdeleri vermişlerdir: “Kıyamet günü kabir yarılıp Kur’ân’ı okuyan kişi dışarı çıktığında, Kur’ân onu rengi solmuş bir adam gibi karşılar. «Beni tanıyor musun?» diye sorar. Mü’min «Tanıyamadım» der. O şahıs, «Ben öğle sıcağında seni susuz, gece uykusuz bırakan arkadaşın Kur’ân’ım. Her tüccar ticaretinin peşindedir. Sen ise bugün her ticaretin peşinde olacaksın!» der. Hemen sağ eline saltanat, sol eline ebediyet verilir, başına vakar tâcı konur, anne-babasına hulleler giydirilir ki dünya ehli onlara kıymet biçemez veya bunlar dünya ve içindekilerden daha kıymetlidir. Onlar, «Bu değerli elbiseler bize niçin giydirildi?» diye sorarlar. «Çocuğunuzun Kur’ân’ı eline alması sebebiyle» denir. Sonra Kur’ân okuyan kişiye, «Oku ve cennetin dereceleri ve odaları arasında yüksel!» denir. O, ister hızlı, ister tertîl üzere olsun okumaya devam ettiği müddetçe yükselmeye devam eder.” (Ahmed, 5: 348; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15; Abdürrazzak, Musannef, 3: 373; İbn Ebî Şeybe, Musannef, 6: 129) HAFIZLIKLA İLGİLİ GÜZEL SÖZLER Abdullah bin Mes’ûd -radıyallâhu anh-, Kur’ân-ı Kerîm hafızlarının bu ilâhî kelâmdan nasıl müteessir olmaları lâzım geldiğini şöyle ifâde eder: “Kur’ân’ı ezberlemiş olan kimse, insanlar uykuda iken gece kalkıp ibâdet etmesiyle, halk yemek yerken oruç tutmasıyla, başkaları sevinip eğlenirken akıbeti için kederlenmesiyle, insanlar gülerken kulluktaki acziyetinden dolayı ağlamasıyla, halk birbiriyle konuşurken sükûtuyla, insanlar kibirlenirken tevâzuuyla tanınmalıdır. Kur’ân’ı ezberlemiş birisinin ağlaması, üzgün durması, vakarlı ve bilgili olması, tefekkür ve sükût hâlinde bulunması îcâb eder. Kur’ân ehli; katı yürekli, gafil, çığırtkan ve hemen öfkelenen biri olmaktan da sakınmalıdır.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 130) Ebû Ömer, Kur’ân hafızını şöyle tarif etmekteddir: “Kur’ân hafızları Kur’ân’ın hükümlerini, helâl ve haramını bilen ve içindekilerle amel edenlerdir.” (Kurtubî, I, 26) KURÂN-I KERİM VE HAFIZLIK İLGİLİ KISSALAR Cesedi Çürümeyen Hafız Hayatlarını Cenâb-ı Hakk’ın râzı olduğu istikâmette yaşamış bulunan sâlih kulların cesetlerinin kabirlerinde çürümediğine dâir yakın tarihimizden bir misal de Adanalı, istikâmet ehli, hâfız bir müezzin efendidir. Allah dostlarından Mahmud Sâmi Ramazanoğlu -rahmetullâhi aleyh- Adana’da bu vasıfta vefât etmiş bir hâfızın 30 sene sonra yol geçme zarureti sebebiyle nakil için kabrinin açıldığını, ancak o kimsenin cesedinin hiç bozulmamış olduğunu, üstelik kefeninin dahî pırıl pırıl durduğunu, bizzat müşâhede eden biri olarak nakletmişlerdir. Bu hâdise ayrıca, Kur’ân-ı Kerîm ile hemhâl olan hakikî hâfızların dünya ve âhirette pek çok ilâhî lûtuf ve ikramlara nâil olacağının da bir işaretidir. (Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu) Cennetül Bâki'de Bulunan Kur’ân-ı Kerîm'in Hikayesi Yine Emin Saraç Hocaefendi, Medîne-i Münevvere eşrâfından olan Abdülkâdir Bekli’den, oranın Mahkeme-i Şer’iyye Sicilleri’ne de geçen, ibret ve hikmet dolu bir hâdiseyi şöyle nakleder: Bir hac mevsimidir. Medîne’de gâyet güzel bir hat ile yazılmış bir Kur’ân-ı Kerîm, müzâyedeye çıkarılır. Muhtelif memleketlerden gelen hacılar, onun nefis hattını hayranlıkla seyredip tekliflerini bildirirler. O esnâda merakla Kur’ân-ı Kerîm’e yaklaşan bir Türk hacı, mushafın hattını görünce, hayretler içerisinde haykırır: “–Bu, merhum babamın yazdığı Kur’ân-ı Kerîm!..” Ardından: “–Fakat biz, onu vasiyeti îcâbı olarak kabrine koymuştuk!” der. Sonra da bu muammâyı çözmeye çalışır. Meselenin ilgili kimselere intikâli neticesinde şu mâlûmat ortaya çıkar: Medîne-i Münevvere’deki Cennetü’l-Bakî Kabristanı’nda yer olmaması münâsebetiyle bazı kabirlere aradan belli bir müddet geçtikten sonra yeni cenâzeler defnedilmektedir. Yine böyle bir vesîleyle eski kabirlerden biri açıldığında, orada taptaze bir cesede ve üzerinde de bu Kur’ân-ı Kerîm’e rastlanır. Herkes hayrette kalır. Vazifeliler de bu pek mükemmel bir sûrette yazılmış olan Kur’ân-ı Kerîm nüshasını kabirden alırlar. Yaptıkları istişâre neticesinde de onu müzâyedeye çıkarıp elde edilecek meblağı ümmet-i Muhammed’in istifâdesi için beytülmâle koymaya karar verirler. Öğrendikleri karşısında gözleri yaşaran Türk hacı, bu ibretli hâdisenin evveliyâtını da kendisi tamamlar: “Babam bir Osmanlı hattatıydı. Her sene bir Kur’ân-ı Kerîm nüshası yazar ve geçimini öyle tedârik ederdi. Fakat bunun yanında, ayrıyeten büyük bir îtinâ ile yazmakta olduğu bir mushaf vardı. O kadar güzeldi ki, bakmaya doyulmazdı. Babam onu hiç acele etmeden, âdeta bütün mahâretini ortaya koyarak, târifsiz bir zevk ve iştiyâk içinde yazardı. Sabırla geçen uzun bir zamanın ardından, nihâyet ortaya müthiş bir şâheser çıktı. Buna muvaffak olan babam, büyük bir şükür ve sürur hissiyâtı içinde bizleri topladı ve: «–Evlâtlarım! Ben bu Kur’ân-ı Kerîm’i âhirette bana şefaatçi olsun diye yazdım. Size vasiyetim şudur ki; ben öldükten sonra onu güzel bir şekilde sararak göğsümün üzerine koyasınız!» dedi. Bizler de vefât ettiği zaman onun bu vasiyetini yerine getirdik. İşte beni şaşırttığı nisbette sevindiren asıl muammâ, babamın bu Mushaf-ı Şerîf ile İstanbul’da defnedilmiş olmasına rağmen, yıllar sonra kendisine mübârek topraklarda ve mübârek bir kabristanda rastlanmış olmasıdır!”

Hafızlığın Mükâfatı

Bizleri Müslüman olarak yaratan, peygamber ve sahabe sevgisiyle donatan, Mevla Tealaya sonsuz hamd olsun. Âşıkların gözyaşları adedince, denizlerin damlaları adedinde, Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ‘e âline olsun. Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed Değerli okurlarım! Hafız: kelimesine nispet edilen el-Hafız, Allahu Teâlâ’mın 99’ güzel isimlerinden biridir. Ve ”Her yönden esirgeyip koruyan, insanların ve cinlerin bütün amellerini muhafaza eden, asla zayi etmeyen” anlamınadır.. Hafız, hıfzeden koruyan demektir. Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberleyen kişiye hafız denir.. "Hâfız-ı Kur'ân, Hâfız-ı Kelâm" ifadesi bunlar için kullanılır. Hafız bir gönül eridir. AllahuTeala’nın askeridir. Asker nasıl devletini, milletini, silahını korur ve muhafaza ederse, Hafız da Allahu Teâlâ’mın yüce kitabı Kur’an-ı Kerimi öylece korur ve muhafaza eder. Kur’an-ı ezberlemek Müslümanlar üzerine farzı kifayedir. Yani bir belde de hafız Kuran'ı Kerimi ezberleyen bir kişi bile olmazsa bütün belde halkı sorumludur. Kişi veya kişilerin ezberlemesi ile bu yükümlülük diğerlerinin üzerinden kalkar. Hafızlar, Güzeller güzeli, (s.a.v.) özel iltifatına mazhar olan insanlardır. Bir hadis-i şerifte hafızların özelliği belirtilmekte ve Kur'ân'ı Kerim’i ezberlemek ve teşvik edilmektedir. Hz. Âişe' (r.anha) dan nakledilen bu hadiste "Kuran'ıKerim’i ezberleyerek okuyan hâfız kişi es-Seferetü'l Kirâm olan vahiy getiren meleklerle beraberdir" (Buhârî,) Çünkü meleklerin en çok ilgi duydukları olay, Kur’an’ı Kerim’in okunduğu ve dile getirildiği yerlerdir. “Hafız” sadece Kur’an-ı Kerim’in lafzını hafızasına alıp beynine hapseden değil, onun manasını kalbine ve beden ülkesine nakledip koruyan, hükümlerini muhafaza eden, lafız ve manasını sinesinde himaye edip, gönül aynasında seyredip devamlı gözeten, hürmete ve Cennete layık bir kişidir. ”Hafız” yaşayan ve yürüyen Kur-an’dır. Kur’an’ı Kerimi ezberlemek, hafızlığın ilk ve en zor aşamasıdır. Fakat hafız olmak kadar hıfzı muhafaza etmek de bir o kadar önemlidir. Kur’an’ı unutanı, Kur’an’la amel etmeyeni, dünyanın süsüne kanıp aldananı, Kur’an da unutur ve mahşer günü aleyhine şahitlik eder. Hafızlığın mükâfatı cennette “‘Cemalullah’la” şereflenmektir. Hafızlar, mukaddes kitabı sadece dillerinde değil, gönüllerinde de taşırlar. Onların fikri de, zikri de, şükrü de Kur’andır.. Ahdine sadık kalandır onlar.. Kur’an’ı Kerim’in rahmanî ikliminde felaha erenlerdir. Hafızlar, mukaddes vahiy yükünü taşımaktadır. Hafızlar, Onlar hak ve hakikat davasını, yorgun sırtlarına yükleyip dik yokuşları Onlar, kutsal bir çilenin gönüllü hamallarıdır. Ağır bir yükün altında olmalarına rağmen, hallerinden de şikâyet etmezler. Sevgililer sevgilisi (s.a.v.) “Ümmetimin en şereflileri Kur’ân’ı ezberleyenlerdir” hadisinin müjdesine mazhar olmak, başlı başına hafızlığın mükâfatıdır Efendimiz (s.a.v.) hafızları “Abese Suresi”nde sözü edilen vahiy getiren meleklere benzetmiş ve hafızların cennette onlarla beraber olacağını müjdelemiştir. Kur’an-ı Kerim, Efendimiz (s.a.v.) zamanında vahiy kâtiplerince yazılmış ve birçok sahabe tarafından ezberlenmiştir. Kütüb-i Sitte’de bulunan bir hadis-i Şerif şöyledir: Hz. Ebu Said el-Hudri (r.a.) anlatıyor: Allah Rasülü (s.a.v.) buyurdular ki: ”Kur’an ehli (yani onu okuyan, onunla amel eden) cennete girdiği vakit kendisine: ‘Oku ve yüksel!’ denilir. O da okur ve yükselir. Her ayet için bir derece verilir. Böylece o bildiği ayetleri sonuna kadar okur ve her biri için bir derece alır. ”Bir Allah dostu şöyle diyor, sıkıldığınız zaman, hafızın gözlerine ve alnına uzun uzun bakın rahatlayacaksınız. Çünkü “hafız” Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerimi alnında ve beyninde taşıyan şerefli bir insandır. İslâm dünyasının birçok yerinde Kur’an-ı Kerim hıfzına küçük yaşlarda başlanırdı. Tabakat kitaplarında yer alan belli sayıdaki kurrâ dönemlerinin en meşhurlarıdır. Bunlardan biri olan” İbnü’l-Cezerî’nin” Bursa’ya gelmesinden sonra Osmanlılar’ da kıraat ilminde büyük bir gelişme olmuş ve binlerce hâfız yetişmiştir. Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre Amasya’da dokuz dârülkurrâ vardı ve bunlardan sadece Sultan Bayezid Dârülkurrâsı’nda 300’ den fazla hâfız bulunmaktaydı.. Merasimlerde “hâfız ve hâfizeler, ale’l-umûm küheylân atlar üzerinde Feth-i şerif “Fetih sûresi” tilâvet ederek Alay Köşkü dibinden geçerlerdi.. Hüseyin Hüsâmeddin’e göre sıbyan mekteplerinde de hâfızlık yapılmaktaydı (Amasya Tarihi,). Osmanlı döneminde de Kur’an-ı Kerim eğitimine ve hafızlığa ayrı bir önem verilirdi. Evliya Çelebinin Seyahatnamesi’nde, o dönemde sadece İstanbul’da “dokuz bin” hafız vardı. Bunların “üçbini” kadınlar oluşturuyordu. Osmanlı döneminde bazı türbelerde sürekli Kur’an-ı Kerim okuyan hafızlar görev alırdı..Mesela: Eyüp Sultan türbesinde görevli “72” hafız vardı. Fatih Sultan Mehmet Hanın türbesinde ise 90- kadar hafız her birine günde 16- dakika Kur’an-ı Kerim okumak üzere her gün nöbetleşe türbeye gelirdi. Bu suretle -1481- den -1924’e kadar ‘443’ yıl boyunca, Fatih Sultan Mehmed Hanın başucunda bir dakika bile olsun Kur’an-ı Kerim sesi eksik olmamıştı. Aynı şekilde, 1917- de Yavuz Sultan Selim Hanın Mekke-i Mükerreme’den Mukaddes emanetleri İstanbul’a getirmesinden itibaren Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar asırlarca ‘40’ hafız hiç ara vermeden Kur’an-ı Kerim okudular. Hafızlığın faziletleri kâinatın en güzeli (.s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ”Kim Kuran'ı ezberledikten sonra herhangi bir kimsenin kendisine verilen nimetten daha üstün bir nimete sahip olduğunu düşünürse, muhakkak o, Allahu Teâlâ’nın büyüttüğü nimeti küçümsemiş olur. (Teberani) Allah Rasülü (s.a.v.) ümmetimin en üstün ibadeti Kuran okumaktır. (Ebu, Nuaym bin beşir'den) Yine Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki; Kuran ehli, Allahu Teâla’nın ehli ve havas kullarıdır. (Nesai,İbni mace,hakim) Hafızlar cehenneme gidecek olanlara da şefaat etme hakkına sahiptir. Ali bin Ebî Tâlib’den rivayet edildiğine göre Efendimiz (.s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allahu Teâla Kuran'ı Kerimi okuyup hıfzeden kimseyi cennete idhal eder ve cehenneme kesinlikle müstahak olan ev halkından on kişi hakkında şefaat etmesini kabul eder.” (İbni Mace, Mukaddime) Muhakkak ki Allahu Teala Kuran okuyucusunu, cariyesinin şarkısını dinleyen kimseden daha fazla dinler.. Muaz el-Cüheni (r.a) den rivayete göre Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Her kim Kuran ezberler ve amel ederse, kıyamet gününde anne ve babasına bir taç giydirilecektir ki; güneş evlerinizde olsaydı o (taç) o güneşten daha ışıklı olurdu” Yani o tacın ışığı, güneşin ışığından daha güzeldir. Ya o Kuran'la amel eden kişinin hakkında ne zannedersiniz.. (Ebu Davud.) Büyük velilerden, Süfyanı Sevri Buyurdular ki;” Bir kişi Kur’an-ı Kerim okuduğu zaman, melek onun iki gözü arasını öper. Okuyana hürmet ve okuduğuna tazim için, melekler Âdemoğlundan Kur’an-ı Kerim dinlemeye en ziyade âşıktır. (Gazali İhya.) Ecdadımız Hafızlara özel ilgi duymuşlar onlara bir canlı Kur’an gözüyle bakmışlar. İki tane Hafız amcam vardı. Onlar bize geldiklerinde rahmetli babam hemen yerinden fırlayıp, ayağa kalkar onlara yer gösterir kendi oturduğu minderini onlara verir ve gereken ilgi ve alakayı eksik etmez, onlara karşı ayrı bir saygı duyardı.. Babamın da iki tanede hafız evladı var, onlara farklı davranır iltifat ederdi, bir yerde otururken hafız olan evlatlarına taraf ayaklarını bile uzatmazdı. Oğlum. “Hafızlar canlı Kur’an’dır” Onlara melekler bile saygı duyar alnından öperken ben nasıl saygı duymayayım derdi. Bu fakir tortum ilçesinin demirciler köyünde dünyaya geldim. Bizim orada hafızların çok ayrı bir yeri ve değeri vardır. Hem hafız çoktur, hem de çok değerlidir. Yıllardır hafızlık birinciliğini koruyan tortumun köylerinde hafıza ilgi ve iltifat başkadır. Hafızların önünde bile yürümezler, Kur’an-ı Kerim’in önünde yürünmez derler ve saygı hürmet gösterirler. Hafızlara hürmeten hafız olanlara, Hafız Efendi, Hafız abi, Hafız amca, Hafız dayı, hoca olanlara ise Hafız hoca diye saygılarını gösterirler. Hatta bizim yakın köyde hafız olmayan gence kız bile vermezler. Erzurum’da ”500” yıldan beri devam eden “Binbir” Hatim' okuma geleneği yıllardır devam etmektedir. 17- Ocak- 2015-20’ bin, 983’ adet hatim okundu.. Bu hatimlerde bütün ecdadımızın ruhlarına, ümmeti Muhammed’in selameti ve kurtuluşu için bağışlanır. Kur’an-ı Kerimi çokça okuyalım. Okumaya insanları teşvik edelim. Kur’an-ı Kerim okuyanlara maddi ve manevi destek olalım. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim okurken de harflerin çıkışlarını “meharici huruf “ ve tecvit kurallarına riayet ederek okuyalım. Hafız olan kardeşlerime de bir tavsiyem var. Kuran-ı Kerimi bol bol okuyalım. Unutmayalım ki onu ezberlemekten daha zor onu unutmamaktır. Abdullah b. Mes’ud (r.a): “Hz Peygamber (.s.a.v.) : Sizden birinizin: Şu kadar, şu kadar ayeti unuttum” demesi ne kötü bir şeydir. Tersine o unutmadı, unutturuldu. Sizler Kur’an’ı okuyup hatırda tutmaya çalışın. Çünkü Kur’an’ın, kişilerin göğsünden kaçıp gitmesi develerin kaçıp gitmesinden daha çabuktur.” buyurdu.” demiştir. (Buhari,) Rabbim Kur’an-ı Kerim’in nurlu yolundan ayırmasın. İman ve Kur’an’la, Hafız olarak Ravzada secde halinde ruhumuzu teslim etmeyi nasip eylesin. Amiiin.

Herkes Hafız olabilir mi

Kerim kitabın hafızı olmak bir Müslüman için ne büyük bir şeref. İnandığı kitabı ezberleme şerefine nail olabilmek ne büyük devlet. Hafıza-i beşere kelam-ı kadimi ayet ayet nakşedebilmek ne yüce saadet. Fatiha'dan Nas'a o kutlu yürüyüşün sonunda yürüyen Kur'an olabilmek ne bitmez tükenmez servet. Kuşkusuz her Müslüman hafız olmak ister. O kerim kitabı baştan sona ezberlemek her Müslümanın gönlünde hatırı sayılır bir yer tutar. Huffaz-ı Kiram'dam olmayı her inanmış adam can-ı gönülden arzu eder. Mustafa Turan'ın da dediği gibi “Bir sevdadır hafızlık!” Ona eyvallah deyip, bir cümle de biz ekleyelim: “Bir davadır hafızlık...” Evet, hafız olmayı hepimiz isteriz istemesine de fakat sadece istemek yeter mi? Elbette yetmez. Her ilmin kendine has bir usulü olduğu gibi hafızlık ilminin de kendine has bir usulü vardır. Bu usule riayet etmeden vusüle ermek neredeyse imkânsızdır. Birazdan okuyacağınız satırlar; “Niyet ettim Allah rızası için hafız olmaya…” diyecekler için muhtasar ve mütevazı bir yol haritası mesabesindedir. Uzun yıllar bu sahaya yakın ilgi duymuş birisi olarak gördüm ki; birçok kardeşimiz ve yavrumuz büyük bir hevesle bu meydana atılmış, fakat sadece hevesi yeterli görme hatasından dolayı deyim yerindeyse besmele çekmiş, lakin Fatiha çekememiştir. Hafızlık yolunda emin adımlarla yürüyebilmek için hafızlık eğitimi neler ister? sorusunu sorup, bu soruya doğru ve yeterli cevaplar bulmak icap etmektedir. Peki, hafızlık eğitimi neler ister? İşte bu sorunun bizim nezdimizdeki cevabının özetinin özeti... 1- Şiddetli İstek: Bir kimsenin hafız olabilmesi için hafızlığa karşı içinde güçlü, şiddetli bir isteğin bulunması şarttır. Şiddetli istek duyulmaksızın yapılan hafızlık açlık hissi duymadan yenilen yemek gibidir. Söz konusu istek hafızlık tacı giyinceye kadar şiddetinden zerre kadar bir şey kaybetmemelidir. Anne, baba, hoca ve sosyal çevre hafız adayının bu isteğini hep zirvede tutmak için elinden gelen gayreti göstermelidir. Bu hususta yüce Rabbimizin “vermeyi istediği için istemeyi verdiği” hakikati asla unutulmamalıdır. 2- Gönülden edilen ve alınan dualar: Hafızlık ilmi yüksek zekâ ve yeterli donanım işi olduğu kadar nasip işidir de. Bundan dolayı Allah'ın hafızlık nasip ettiği kullarından olabilmek için her daim dua etmeli ve herkesten de dua istemelidir. Hafızlar arasında bu alanda elde ettiği başarıyı aldığı makbul dualara bağlayanların sayısı oldukça fazladır. 3- Doğru Zaman: Hafız olabilmek için dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan birisi de doğru zaman faktörüdür. Kuşkusuz bu kerim kitap her yaşta ezberlenebilir. Fakat hafızlık ilminin altın çağı insanın çocukluk dönemidir. Çocuklukta ezberlenen şeylerin, taşa yazılmış yazılar gibi ilerleyen yaşta ezberlenen şeylerin de suya yazılmış yazılar gibi olduğu tecrübesi gözlerden biran olsun uzak tutulmamalıdır. 4-Doğru Mekân: Hafızlıkta en az doğru zaman kadar doğru mekânda önemlidir. Hafızlık yapılan mekânın hafız adaylarının bütün ihtiyaçlarına tatmin edici bir şekilde cevap vermesi şarttır. Hafız adaylarının hafızlığa yeterince konsantre olamadığı mekânlarda istenen düzeyde hafız yetişmesi zordur. Peki, nasıl bir mekân? Geniş, ferah, huzurlu, sade, tabiatla iç içe insanı dünyadan ve hayattan koparmayan fakat hafızlığa sımsıkı bağlayan güzel bir Kur'an kursu.... 5-Doğru İnsan: Hafızlık eğitiminin en önemli unsuru doğru insanı bulmaktır. Hafızlıkta başarının olmazsa olmazı idealist ve adanmış bir Kur'an muallimidir. Hafızlık eğitimindeki hoca- talebe ilişkisi diğer disiplinlerin hiçbirine benzemez. Şayet hafız adayının sevdiği ve sevebileceği bir hoca bulunursa, bu yoldaki diğer bütün engeller rahatlıkla aşılabilir. “İnsanlar korktuklarını sevmezler, fakat sevdiklerinden korkarlar.” tecrübesi bu uzun ve kutlu yolda iki tarafa da hep rehberlik etmelidir. 6- Aile ve Çevre Desteği: Bir kişinin hafız olabilmesi için ailesinin ve sosyal çevresinin sadece duasını değil, aynı zamanda desteğini de arkasına alması elzemdir. Arkasında aile ve çevre desteği olmayan hafız adaylarının önü pek açık sayılmaz. Etrafındaki herkesin kendisinin hafız olmasına odaklandığını gören hafız adayının hem gücü hem de sorumluluğu artacaktır. 7- Yüksek Zekâ: Hafızlık ilminin merkez kavramı yüksek(yeterli) zeka kavramıdır. Her yüksek zekâlı kişi hafız değildir. Fakat her hafız yüksek zekâlıdır. Bu yüce kitabı ezberlemek için yüksek bir zekâya sahip olmak icab eder. Yüksek zeka ile sivri zekayı karıştırmamak lazımdır. Bir de her yüksek zekayı herkes fark edecek diye bir kaide yoktur. Yüksek zekânın ölçüsü sadece kelimeleri ardı ardına sıralamak, Matematik ve İngilizce gibi derslerde yüksek puan almak da değildir. Öyle yüksek zekâlılar vardır ki, denizin derinliklerindeki inciler gibidirler. Derinlere dalmazsanız onlara ulaşamazsınız. 8- Sağlam İrade: Hafız olmak için dış rüzgârların savuramadığı, hasret güneşinin eritemediği, tembellik rutubetinin çürütemediği, nefsi ve şeytani depremlerin sarsamadığı çelik gibi sağlam, dağ gibi sarsılmaz bir iradeye sahip olmak gerekmektedir. 9-SABIR: Her konuda olduğu gibi hafızlık konusunda da “sabreden zafere erer”, “sabrın sonu selamettir.” Bu kutlu seferin muhtemel zorluklarına sabredemeyenler hafızlık muradına da eremeyeceklerdir. Şayet hafızlığı bir bina kabul edersek, sabır da o binanın sütunudur. Emek olmadan yemek olmayacağı gibi zahmet olmadan da rahmet olmaz. 10- Çalışmak: Hafızlık çalışkan insanların ulaşabileceği bir erdemdir. Hafız adayı tıpkı bir maraton koşucusu gibi Fatiha'dan Nas'a varıncaya kadar cüz cüz, sure sure, ayet ayet koşmalıdır. Unutulmamalıdır ki; rahlede teli olmayanın mihrabda yeri olmayacaktır. Kur'an'a kendisini vermeyen kişi ondan hafızlık payesi alamaz. Bu bahçede bir Kur'an bülbülü olabilmek için, önce bir Kur'an arısı ve karıncası gibi çalışmak icab eder. Tebrik Evrensel Hafızlar Derneği birkaç yıldır üç ayların ilk haftasını Dünya Hafızlar Haftası olarak kutluyor. Şu an itibari ile bu hafta sessiz ve sakin geçiyor. İlerleyen yıllarda bu haftanın büyük bir coşkuyla kutlanarak, haftanın belirli günler ve haftalar takviminde hak ettiği yeri alacağı kanaatindeyim. Hafızları bu vesileyle Türkiye gündemine taşımanın besmelesini köşemizden bu yazıyla çekmiş bulunuyoruz. İnananlar için bir rahmet iklimi olan mübarek üç aylarınızı tebrik ediyor, hafızlar haftanızı da kutluyorum.

Hafızlık hangi yaşlarda yapılır

Her şeyin münasip bir zamanı olduğu gibi elbette hafızlık eğitiminde de yaşın rolü büyüktür. Gençlik ve ilk gençlik çağı (buluğdan önceki dönem) hafızlık için en uygun zaman kabul ediliyor. "Kim gençliğinde Kur'ânı öğrenirse, Kur'ân onun etine ve kanına karışır. buyuran Peygamber Efendimiz, burada gençlik çağında Kur'ân öğrenmenin ehemmiyetine işaret buyuruyor. Bu çağlar istekli olma, meşguliyetin azlığı, gönül huzuru açısından en verimli dönemdir. Gençlik ve ilk gençlik yıllarında zihin berrak, meşguliyetler az, beyin tazedir. Dolayısıyla bu dönemde hafızlık yapmak daha kolaydır. Hafızlık için yaş sınırı konulmamakla birlikte geleneklerimizde 15, 16 yaşına varmadan hafızlığa başlamak tavsiye ediliyor. Hazreti Ali Efendimiz bu yaşlardaki gencin kalbini boş bir tarlaya benzeterek, bilgi olarak verilen her şeyi kabul edeceğini söylüyor. Fakat bu çağ serap gibidir, çabuk geçer. Olgunluk ve ihtiyarlıkta ise çok çalışmaya tahammül edilemez. Ancak yukarıda zikrettiğimiz hadisi şerifin devamında Peygamber Efendimiz, "Kim ihtiyarlığında Kur'ân öğrenir, Kur'ân ile çok ilgilenir ve unutmazsa, onun için iki kat sevap vardır." buyurarak Müslümanları ileriki yaşlarda da Kur'ân öğrenmeye teşvik etmiştir. Bir de insanlar arasına hafızlığın sadece 10 -15 yaşlarında yapılabileceği anlayışı hâkim. Ancak araştırmalara göre anlayış ve idrak seviyesi 20 ila 40 yaşları arasında zirveye çıkıyor. İlk gençlik çağında hafız olamayanlar, özellikle bu dönemi fırsat bilip hafızlığa başlayabilirler.

Hafızlar sayfayı nasıl ezberliyor

Kur'ân sayfaları ezberlenirken satırlar "beşer beşer" ezberleniyor. Bu, hafızlık için çok mühim bir husus. Hafızlıkta sayfaları beşer beşer ezberlemenin ayrı bir hikmeti var. Kur'ân-ı Kerîm'in ilk nazil olan ayetleri "alak sûresinin" ilk beş ayetidir. Beşerli ezber sistemini pratik hayatta tatbik eden hafızlık hocaları, bunun faydasını hatimle kıldırdıkları teravih namazlarında görmüşler. Talebelerine de bu usul üzere hafızlık yaptırıyorlar. Osmanlı usulü ile sayfa ezberleme Ezberlenecek ilk beş satır asgari 15 kez mahreç ve tecvid kaidelerine uyularak okunuyor. 15 defa okumanın da bir usulü var. Önce tertil (yavaş okuyuş) ile bir-iki defa okunuyor. Özellikle ilk okuma hocanın huzurunda oluyor. Sonra orta okuyuş (tedvir) ile 12-13 defa okunmaya devam ediliyor. Şayet ihtiyaç olursa hızlı okuyuş (hadr) ile birkaç kez daha okunabiliyor. Buradaki püf nokta, sayfaları yüzüne okurken çok dikkatli olmaktan geçiyor. Çünkü doğru bakamayan talebe doğru göremiyor ve ezberi eksik ya da yanlış oluyor.

Disleksi bir hastalık değildir

Disleksi hastalığı, toplumda nadir olarak görülebilecek hastalık türlerinden biridir ve halk arasında öğrenme güçlüğü olarak bilinir. Ancak disleksi hastalığı öğrenme güçlüğü değil, bilinenin aksine öğrenme bozukluğudur ve zeka geriliği ile ilgisi yoktur. 1890'lı yıllarda keşfedilen bu hastalık, hastalık tespit edilen kişiler üzerinde yapılan incelemelerde konuşma farklılıkları ve hafıza zayıflığı öne çıkmıştır. Disleksi hastalığının toplumlarda görülme sıklığı farklılık gösterse de yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir araştırmada, ABD toplumunun %5 ila %15'i arasında bu hastalığın var olduğu tespit edilmiştir. Bu da disleksi hastalarının, diğer hastalıklara nazaran oranının hiç de düşük olmadığının bir kanıtıdır. Bu oran dikkate alındığında disleksi hastalarının topluma kazandırılması gerektiği açıktır.

Down sendromu

Down sendromu, genetik bir farklılık, bir kromozom anomalisidir. En basit anlatımı ile sıradan bir insan vücudunda bulunan kromozom sayısı 46 iken Down sendromlu bireylerde bu sayı üç adet 21. kromozom olması nedeniyle 47 olmaktadır. Down sendromu tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelir. Down sendromuna sebep olduğu bilinen tek etmen hamilelik yaşıdır, 35 yaşüstü hamileliklerde risk artar. Ancak genel olarak genç kadınlar daha fazla bebek sahibi olduğundan Down sendromlu çocukların %75-80'i genç annelerin bebekleridir. Ülke, milliyet, sosyo-ekonomik statü farkı yoktur. Ortalama her 800 doğumda bir görülür. Tüm dünyada 6 milyon civarında Down sendromlu birey yaşamaktadır. Türkiye'de tam bir veri yok ama yaklaşık 70.000 Down sendromlu kişi olduğu tahmin ediliyor. Hafif veya orta seviye zihinsel ve fiziksel gelişim geriliğine sebep olur.

Pendemide en çok okunan kitaplar

Bir Ömür Nasıl Yaşanır? - İlber Ortaylı İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali Kral Şakir 8 - Macera Adası! Varol Yaşaroğlu Şeker Portakalı - Jose Mauro de Vasconcelos Simyacı - Paulo Coelho Bir İdam Mahkumunun Son Günü - Victor Hugo 1984 - George Orwell Körlük - Jose Saramago Hayvan Çiftliği - George Orwell Otomatik Portakal - Anthony Burgess

Pandemide en çok tercih edilen yazarlar

Sabahattin Ali- Stefan Zweig- Ahmet Ümit- Franz Kafka- Fyodor Mihayloviç Dostoyevski- George Orwell- Varol Yaşaroğlu- Zülfü Livaneli- Beyza Alkoç- Jose Mauro de Vasconcelos oldu.

Vaka sayısı en az olan iller

Gümüşhane- Tunceli- Kars- Burdur- Bartın

Vaka sayılarının en yüksek olduğu iller

Ankara- Bursa- Konya- Gaziantep- Diyarbakır

Vaka sayılarında düşüş olan iller

Tekirdağ- Balıkesir- Kırşehir- Düzce


‌ Sitemiz için önerilerinizi ve tavsiyelerinizi Instagram hesabıma gönderebilirsiniz. 

Instagram:beratklc38_

Site
Hakkında

Hepinize‌ merhaba arkadaşlar biz bu sitenin adminleri olarak sizlere en iyi hizmeti sunmaya çalışıyoruz. Lütfen Instagram  hesaplarımızı takip ederek bize destek olabilirsiniz.

Yorumlar

Kemal
Kemal 2020-07-15 02:52:50
Çok güzel bir site uğraştığın belli ellerine sağlık admin gerçekten çok işime yaradı teşekkürler
Melike Sultan
Melike Sultan 2020-07-15 02:57:09
Öncelikle siteni çok beğendim hem uğraşmışsın hemde benim işime yaradı çok sağol
Mahmut Sami Karaca
Mahmut Sami Karaca 2020-07-15 11:54:43
Çok güzel site yapmışsınız Berat ellerinize sağlık inşallah bu site tutar
Admin
Admin 2020-07-31 12:32:09
Teşekkürler

‌ Bizi Tanıyın

‌ 

156

Bize ulaşanlar

Aşağıdaki telefon numaramdan bana ulaşabilirsiniz

‌ 

Müzik‌  

Bu site Sitemia™ ile yapılmıştır. Hemen kendi sitenizi ücretsiz olarak oluşturun.